Bilim insanlarına göre evren dört şekilde son bulabilir
büyük donma, büyük çökme, büyük değişim, büyük parçalanma.
Bilim insanları 6 milyar yıl sonra Dünya’nın muhtemelen yok olacağına
inanıyor. Güneş sönerken kızıl bir deve dönüşüp gezegenimizi yutunca…
Oysa Dünya, güneş sistemindeki gezegenlerden sadece biri ve Güneş,
galaksideki milyarlarca yıldızdan biri ve evrenin sadece görebildiğimiz
kısmında yüz milyarlarca galaksi var. Onların sonu nasıl olacak? Evren nasıl
sona erecek?
Bu konuda daha az fikir birliği var. Hatta evrenin ani ve kesin bir sonu
olacak mı yoksa yavaş yavaş mı kaybolacak onu da bilmiyoruz. Mevcut fizik
bilgimiz evrenin altüst oluşuna dair birkaç senaryo sunuyor.
Büyük Donma
Evrenin sonu ile
ilgili ilk ipucu termodinamiğe, yani ısı devinim bilimine dayanıyor. Fakat
evrenin ısıya dayalı ölümünden ateşte yanıp kavrulma anlaşılmamalı. Tersine ısı
farklarının ölümü olarak düşünülmeli.
Bu kulağa
daha az korkunç gelse de aslında ısı ölümü yanıp kül olmaktan daha kötü. Çünkü
hayattaki her şey ısı farklılığı gerektirir. Örneğin arabanın çalışması için
motorun içinin dışından daha sıcak olması gerekir. Yediğimiz besinler güneş ile
evrenin diğer kısımları arasındaki büyük ısı farkı nedeniyle vardırlar.
20. yüzyılın büyük
bölümünde astrofizikçiler bu senaryoların hangisinin gerçekleşebileceği
konusunda emin değildi. Bunun için uzayda ne kadar şey olduğunu tespit etmeye
çalıştılar. O kritik eşiğe çok yakın olduğumuz sonucuna vardılar. Yani evrenin
sonu belirsizliğini koruyordu.
Fakat
20. yüzyıl sonunda durum değişti. 1998’de birbiriyle rekabet halinde olan iki
ayrı astrofizikçi ekibi şaşırtıcı bir duyuruda bulundu: evrenin
genişlemesi hızlanıyordu.
Normal
madde ve enerji evrenin bu şekilde davranmasına yol açmazdı. Bu “karanlık enerji” olarak ifade
edilen yeni bir enerji türünün varlığını haber veriyordu.
Karanlık
enerji evreni genişletiyordu. Onun ne olduğu konusunda henüz fazla bir şey
bilmiyoruz ama evrendeki enerjinin yüzde 70’inin karanlık enerji olduğu ve bu
oranın giderek arttığı düşünülüyor.
Karanlık enerjinin
varlığı, evrendeki şeylerin miktarının onun nihai kaderini belirlemeyeceğini
gösteriyordu.
Tersine
evreni bu karanlık enerji kontrol ediyor, onun genişlemesini sürekli
hızlandırıyordu. Bu ise Büyük Çöküş senaryosunu devre dışı bırakıyordu.
Fakat bu
Büyük Donmanın kaçınılmaz olması anlamına da gelmiyor. Başka olasılıklar da
mümkün.
Büyük
Değişim
Evrenin
sonu ile ilgili ileri sürülen bir başka teori ise kozmosun değil de atom altı
parçacıkların incelenmesine dayanıyor. Bilim kurgu romanlarına özgü bir teoriye
benzetilen bu teori evrenin sonuna dair en tuhaf öngörüleri içeriyor.
Saf suyu
tertemiz bir cam bardağa koyup sıfırın altı bir dereceye kadar soğutursanız su
donma noktasının altında bile süper soğuk bir halde sıvı olarak kalmaya devam
edecektir. Suda herhangi bir parçacık olmadığı ve bardakta da pürüz bulunmadığı
için buzun oluşması mümkün olmayacaktır. Fakat bardağa bir tane buz kristali
bıraktığınızda su hızla donacaktır
Fakat evrende ısı
ölümü baş gösterdiğinde her yerde her şey aynı ısıda olacaktır. Her yıldız
ölecek, her madde çürüyecek, geriye parçacıklardan ve radyasyondan oluşan
seyrek bir karmaşa kalacaktır. Hatta bu karmaşanın enerjisi de evrenin
genişlemesi nedeniyle zamanla son bulacak, her şey hemen hemen sıfıra
indirgenmiş olacaktır.
Bu
‘Büyük Donma’ sonunda evren, her
yanı soğumuş, ölü ve boş bir hale gelecektir. 1800’lerde termodinamik bilimi geliştikten sonra, evrenin ancak bu şekilde sona ereceği
düşünülüyordu. Fakat 100 yıl önce Albert Einstein’in geliştirdiği genelizafiyet
teorisi evren için daha kötü
bir son öngörüyordu.
Genel izafiyet,
madde ve enerjinin uzayı ve zamanı yamultup çarpıttığını ifade ediyor.
Uzay-zaman ve madde-enerji arasındaki bu ilişki tüm evren için geçerlidir.
Einstein’a göre evrendeki maddeler evrenin nihai kaderini belirleyecektir.
Aynı şey uzayda da
olabilir. Kuantum fiziğine göre, tümüyle bol bir vakumda az miktarda enerji
vardır. Fakat daha az enerjisi olan başka bir vakum da olabilir. Yani evren bir
bardak süper soğuk su gibidir. Ancak daha az enerjili vakumun bir ‘baloncuğu’
baş gösterinceye kadar varlığını sürdürecektir.
Neyse ki
bildiğimiz böylesi bir baloncuk yok. Fakat kuantum fiziğine göre, daha düşük
enerjili bir vakum var ise, onun bir baloncuğu bir gün evrende bir yerde ortaya
çıkacaktır.
Bu ise
yeni vakumun, etrafındaki eski vakumu ‘dönüştürmesine’ neden olacaktır; ancak
baloncuk neredeyse ışık hızıyla genişleyeceği için gelişini göremeyeceğiz.
Bu
baloncuğun içinde her şey, elektron gibi basit parçacıkların özellikleri
tümüyle farklı olabilir. Bu ise kimya yasalarının yeniden yazılması ve hatta
atomların oluşmasının önlenmesi anlamına gelebilir.
Bu Büyük
Değişim’de insanlar, gezegenler ve hatta yıldızlar yok olacaktır. Bu
değişimin ardından karanlık enerji de muhtemelen farklı hareket edecek, evrenin
genişlemesini hızlandırma yerine evreni kendisine çekerek Büyük Çöküş’e yol
açabilecektir.
Büyük
Parçalanma
Dördüncü
ihtimal ise yine karanlık enerjiyle ilgili. Oldukça spekülatif ve ihtimal dışı
görülse de henüz tümüyle bertaraf edilmiş değil. Karanlık enerji sandığımızdan
daha güçlü olabilir ve Büyük Değişim, Donma ya da Çökme olmadan da kendi başına
evrene son verebilir.
Karanlık
enerjinin ilginç bir özelliği vardır. Evren genişledikçe yoğunluğu sabit kalır.
Yani hacmi artan evrende aynı yoğunluğu korumak için zamanla daha fazla
karanlık enerji ortaya çıkar. Bu ilginç olsa da herhangi bir fizik kuralına
aykırı değildir.
Peki
evren genişledikçe karanlık enerjinin yoğunluğu da artsa, yani karanlık
enerjinin artış miktarı evrenin genişlemesinden daha hızlı olsa ne olur? Robert
Caldwell’in “hayalet karanlık enerji” adını verdiği bu hipotez evren için daha
da ilginç bir son öngörüyo
Büyük
Çöküş
Bu
teoriye göre evren bir bütün olarak ya genişliyor ya da daralıyordur; aynı
büyüklükte kalamaz. 1917’de bu sonuca varan Einstein kendi teorisine inanmakta
zorluk çekiyordu.
1929’da
Amerikan gökbilimci Edwin Hubble evrenin genişlediğine dair delilleri ortaya
koydu.
Eğer
evren genişliyorsa bir zamanlar şimdikinden daha küçük olmalıydı. Buna
dayanarak Büyük Patlama teorisi ortaya sürüldü: bir zamanlar inanılmaz küçük olan evren
kısa sürede genişlemişti. Bu Büyük Patlama’dan geriye kalan parıltıyı bugün
bile kozmik mikrodalga arka plan radyasyonda, gökyüzünde her yönde görülen
radyo dalgalarında görebiliriz.
O halde evrenin sonu basit bir soruya bağlı: Evren genişlemeye devam edecek
ve bu genişleme ne hızda olacak?
Madde ve ışık gibi normal şeyler içeren bir evren için bu sorunun yanıtı ne
kadar şey olduğuna bağlı. Daha fazla şey daha fazla yerçekimi demektir ki bu da
şeyleri birbirine doğru çekerek genişlemeyi yavaşlatır.
Bu şeylerin miktarı kritik eşiği geçmediği sürece evren sonsuza kadar
genişlemeye devam edecek ve sonunda ısı ölümüyle donma noktasına gelip yok
olacaktır.
Fakat çok şey varsa evrende genişleme
yavaşlayacak ve son bulacaktır. Sonra evren giderek küçülmeye başlayacak,
ısınacak, yoğunlaşacak ve içine çökecek, yani Büyük Patlamanın tersine Büyük Çöküş yaşanacaktır.
Bugün için karanlık
enerjinin yoğunluğu Dünya’nın yoğunluğundan, hatta Dünya’dan daha az yoğun olan
Samanyolu galaksisinin yoğunluğundan daha düşük. Fakat zamanla hayalet karanlık
enerjinin yoğunluğu arttıkça evreni parçalayabilir.
Bu
teoriye göre hayalet karanlık enerji Samanyolu galaksisini parçalayıp içindeki
yıldızları savuracak, sonra da karanlık enerjinin çekim gücü Güneş’in Dünya
üzerindeki çekim gücünden fazla olduğu için güneş sistemi bozulacak, Dünya
patlayacak, evrenin patlamasından hemen önce de atomlar parçalanacaktır.
Caldwell buna Büyük Parçalanma adını veriyor, fakat bu teorinin saçmalığını kendisi de kabul
ediyor.
Hiç
ümit yok mu?
Bütün bu
teorilerden yola çıkarak evrenin sonunu muhtemelen bir Büyük Donma, ardından
gelen Büyük Değişim ve son noktayı koyacak olan bir Büyük Çöküşe bağlamak
mümkün.
Fakat bunlar
trilyonlarca yıl sonrasında yaşanabilecek türden olaylar. İnsanın
endişelenmesini gerektirmiyor yani. Zaten o tarih gelmeden önce insanın
yaşayacağı genetik değişim muhtemelen onu tanınmaz kılacaktır. Fakat insan ya
da başka bir zeka sahibi canlı bütün bu olaylardan kurtulabilir mi?
Fizikçiler
karanlık enerjinin keşfinden sonra biraz daha kötümser bakıyor evrenin sonu
sorununa. Evrenin genişlemesi hızlanıyorsa diğer galaksilerden uzaklaşacağız ve
alabileceğimiz enerji giderek azalacak demektir.
Fakat bu
hızlanmanın nedenini bilmediğimiz için genişlemenin devam edip etmeyeceğini de
bilmiyoruz. Fakat evren genişledikçe hızlanmanın da yavaşlayacağına inanılıyor.
O zaman daha umut var demektir.
Peki
genişleme yavaşlamaz ya da Büyük Değişim gelirse ne olur? Bazı fizikçiler
çılgın bir öneri getiriyor: Evrenin sonundan kurtulmak için laboratuvarda kendi
evrenimizi kurup içine atlamak. Ancak bunun günümüz teknolojisinin çok ötesinde
bilgiyi ve büyük miktarda enerji gerektireceğini, hatta fizik kurallarının buna
izin vereceğinden bile emin değiller.
Fakat bir
başka yol daha olabilir. Bu yaklaşım ise evrenin ilk genişlemesinin bir balon
gibi anlık “şişme” sonucu olduğu teorisinden yola çıkarak bu şişmenin
tekrarlanmasını öngörüyor.
Hatta bu
teoriye göre, bizim bulunduğumuz evren birçok evrenden sadece biri ve bu çoklu
evrende tek tek evrencikler var. Bizimki donsa bile çoklu evren sonsuza kadar
var olmaya devam edecek ve ortaya çıkan yeni evrenciklerde yeni yaşamlar
olacaktır.
Yorumlar